Türkiye’de yeniden farklı bir düzen kazanan dergiciliğe girmeden önce, bu işin nereden başladığına
bakmamız gerekiyor. Bizim edebiyatımızda dergicilik 19. yüzyıla dayanıyor. Belki de öncesinde türlü
gazetelerde ilk edebiyat çevirilerinin yayınlanması, makalelerin gazeteler aracılığıyla halka
ulaştırılması dergi yolunu açıyor. İlk dergiler iki amaçla ortaya çıkıyor, öncelikle yoğun bir baskı
dönemi mevcut. O dönemin aydınları, halkı aydınlatmak zorunda. Sanat toplum için düşünen
aydınların düşüncelerini aktarmada bir amaç olarak görülüyor gazete ve dergiler. Dönemin
baskısından kurtulmak sürgüne gitmemek için bir diğer amaç olarak, sanat sanat içindir benimsenerek
ve refahı edebiyatta buldular ve ilk edebiyat dergiler bu noktada ortaya çıktı.
Günümüzde ise edebiyat dergiciliğinin niteliği değişmeye başladı. Tam olarak beş yıl önce yayın
hayatına başlayan Ot dergisinin başlattığı ve türevlerinin de artarak devam ettiği bir döneme girdik.
Bu noktada herkes tarafından bu tür dergilerin türemesi heyecanlı olarak görünse de, günümüzde
gelinen nokta epey sorunlu görünüyor. Kabul edilmelidir ki, tesirleri açısından “ehemmiyeti hayli
yüksek olan” bu dergiler, var olan dergiciliği yeni bir boyuta taşımıştır. Türkiye'de mizah ve edebiyatın
iki ayrı alan gibi algılanmasından duyulan rahatsızlığın neticesi olan dergiler şimdilik göze çarpan sergi
alanını tümüyle işgal etmiş durumda. Aslında bu gösterge aynı zamanda okuma eğilimlerinin de
etkilendiğini akla getirir. Ot, Kafa, Bavul dergisinin biçimi, içeriği,“etiği”, estetiğiyle benzerleri olan
mizah dergilerinin diğer dergileri girişteki sergi mekânlarından kovmuş olmaları trajik. Bu kategorideki dergiler, günümüz kültürel ortamının nereye doğru aktığını göstermesi hasebiyle başlı başına müstakil bir incelemeye tabi tutulmalıdır. Hâsılı OT dergisinin mahiyetini ve yayın dünyasında tekabül ettiği yeri yorumlarken bu arka plana ve başka şeylere mutlaka ihtiyaç var. Bu yoğun ilginin temel sebebi olarak çok kolay ve çabuk tüketilmeleri ve edebiyata değil daha kolay pazarlanabilir içeriklere sahip olmaları geliyor.
Benim düşünceme göre bu tür dergilerin içeriğinden bahsetmeye gerek yok. Ülkemiz de Ot, Kafa, Fil,
Kafka ve Bavul türü dergileri bir araya topladığımızda, dergiciliğin ne noktada olduğu ve temel
şemasına ulaşmak mümkün. Ama burada bahsetmek istediğim yeni dergiciliğin edebiyat olup
olmadığı ya da yüksek satış rakamları ulaşmaları değil edebiyat alanında nasıl bir hegemonya
oluşturduğunu düşünmek gerekiyor. Bu dergilerin okurlarıyla kurdukları ilişki “arabesk” olarak
adlandırıldı. Yer alan içeriklerde birçoğu derbeder ama gururlu hayatları tek bir cümle ile
açıklamasıyla arabesk olarak tanımlamak mümkün. Sorun tam da burada yeniden popülerleşen
arabeskle ve pazarlanabilirliği olan edebiyatın bir araya gelmesiyle tamamen farklı bir boyut
kazanıyor. Tek tek yazar bakımından değil ama dergilerin kurmak istediği sosyal medyada yayılan 140 karakter ve duvar yazısı fotoğraflarının bulunduğu dili edebiyata entegre edilmeye çalışıldığını
söylemek mümkün.
Bütün bu çelişkilerine ve edebiyat üzerinde yarattıkları hegemonya elbet bir gün sona gelecek.
Aslında baktığımız zaman zaten bu yeni dergicilik anlayışının da fazla eleştiriler almaya başladığı bir
döneme geliyoruz. Yazılan eleştiri yazıları ve okur tepkilerinin sosyal medyada artmaya başladı. Bir
dergi okuyucusu olarak ta naçizane fikrimi de belirtmek isterim; bu tür dergilerdeki en büyük
eksikliğin bugün en geniş tanımıyla “canlılık” kavramının olmayışı olarak görüyorum. Sürekli aynı
şeyler yazılıyor, aynı dil düzeni sürüyor ve aynı insanlar aynı kalıplarla benzer acıları dillendiriyor. Bu
yapılanlara baktığımız da ise bu yeni dergicilik akımının daha da dallanıp budaklanacağını gösteriyor.
Bu dergilerden bir çoğu ya kaybolup gidecek ya da farklı bir yola gidecekler ve bunu belirleyecekler
olanlarda bizim gibi okurlar olacağı kesin gibi gözüküyor.
Yorumlar
Yorum Gönder